4 Temmuz 2015 Cumartesi

Doğru Soru

Oturuyor karşıma. Anlat, diyorum. Susuyor. Sus, desem dökülecek sanki. Gözlerinde meydan okuyan bir bakış, doğru soruyu sormamı bekliyor. Neden diye sormayacağım. Nedeninin umrumda olmadığını bilmek, besbelli daha da sinirlendiriyor onu.

Yaşam, diyorum, sandığından daha karmaşıkmış değil mi? Doğru soru bu değil, hem de hiç değil. Nasıl da hırslandırıyor bu bilmiş tavrım onu. Kirpiklerini belli belirsiz kıpırdatışını, ellerini koyacak yer bulamayışını izliyorum. Saçlarını sinirli sinirli geriye doğru itişine, paketinden çıkardığı sigarayı yakışına bakarken iyiden iyiye keyiflendiğimi hissediyorum.

Sen, diyor (küfür bekliyorum) (oysa nerdeyse acıklı bir ses tonuyla soruyor), hiç yenildin mi?

Bu beklenmedik soru karşısında bir an -tek bir an- gözlerinin en dibine, ruhuna değecek kadar yakın bir noktaya bakıyor ve kahkayı patlatıyorum.

İster istemez dökülüyor dudaklarımdan doğru soru, yanlış yerde, neden, demiş bulunuyorum. Bu kez o anlatmaya başlıyor, neden 'bu halde' olduğunu...


DD

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder