19 Eylül 2013 Perşembe

Kahve, Sigara ve Varoluş Sorunsalı

'Hayatın anlamı üzerine düşünmenin belli bir saati ve belli bir adabı vardır' tezinden yola çıkarak gece (ve/veya sabah) saat 03:00 sularında kahvem ve sigaram eşliğinde uzaklara baka baka, elimde kağıt kalem yazmaya çalışa çalışa ve pek tabi yazamaya yazamaya düşünürken buldum kendimi. 

Zira yazmak; bir şeylere resmiyet kazandırmak, onları kabullenmek ve şayet varsayımlar üzerine yazıyorsak onları 'gerçek' kılmaktı ve hayatımın erkeği Carlos Fuentes'in çok güzel özetlediği üzre, bendeki tezahürü tam olarak şöyleydi:


''Yazmaya cesaret edemedi. Cümleyi bir kağıdın üzerine aktarmanın uğursuz sonuçlar doğurmasından korkuyordu.''


Fakat yerel deyişlerle yorum yapacak olursak 'korkunun ecele faydası yoktu', ve yazmış bulundum.


                                                                      ***


Düşünmek problem değildir. 'Ay neler düşünüyorum ben, tövbe tövbe' der geçersiniz. Benim gibi, bir ülke nüfusu birleşse takılmayacakları kadar çok şeye takılan bir insan için bile o rahatsız edici düşünce en fazla bir saat daha yer beyninizi; ama en sonunda gider. Çünkü çalışma prensibine kurban olduğum 'beyin', başka meşgaleler buluverir kendine.


Buradaki soru şudur; düşünmek mi istiyorum uzun uzun, yoksa kaçmak mı istiyorum o düşüncelerden bir an önce? Bu sorunun cevabını bulmaya çalışırken  'varoluşçu psikoterapi' kitaplarına gömüldüğüm çok oldu. Fakat yanlış yerden bakıyormuşum olaya. Şöyle ki; Heidegger, dünyada iki temel varoluş şekli olduğuna inanmaktaymış. Varoluşu unutma durumu ve varolmayı düşünme durumu. 


'Onlar gibi koşup oynamak, gezip tozmak, şuursuzca mutlu olmak' varken neden evde ermeye çalışıyorum diye bunalımlara giriyordum. Amaaa; (Ay hastalık değilmiş çok şükür, bilimsel açıklaması var, hemen aktarıyorum, üstelik daha bi' havalı.)


''Varolmayı düşünen durumda insan, işlerin gidişine değil, oluşuna hayran olur. Bu tarzda varolmak devamlı olarak varolmanın farkında olmak demektir. Sıklıkla ontolojik tarz olarak söz edilen bu tarzda insan varolmayı düşünür, sadece varolmanın kırılganlığını değil, kişinin kendi varoluşuna ait sorumluluğunu da düşünür. İnsan, yalnızca bu ontolojik tarzda kendi yaratılışıyla ilişkide olduğu için kendini değiştirme gücünü yalnızca burada kavrayabilir.''


                                                                      ***


Sonra iki saat daha oturdum. Sigaram bitti. Döndüm mü ben 'varoluşu unutma durumu'na, 'bu saatte çıksam tekel kapalı mıdır, evin bir taraflarında unuttuğum birkaç dal var mıdır' derken derken uyuyakalmışım. 


DD

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder